Geçtiğimiz günlerde, iş hayatında aktif olarak çalışan bir danışanıma yaptığım “geleceğini yaratma” seansında çok enteresan bir şey yaşandı. Danışanım geleceğine gitti. Birden çok irkildiğini gördüm. Yüzü kötü bir hal aldı. Sakince ne olduğunu sorduğumda zorlukla konuşuyordu. Şöyle döküldü kelimeler ağzından: “Altmışlı yaşların başındayım ama çok yaşlı görünüyorum, ne kadar çirkinim, aman Allah’ım bu yaşta neden bu kadar çökmüş olabilirim? Ne olmuş bana?” dedi ve “kendimi daha fazla böyle görmeye dayanamayacağım; çıkalım bu seanstan” diye devam etti. Diğer taraftan da kendisine ne olduğunu çok merak ediyordu ve cesaretle kendisine devam etmek için izin verince ortaya çıktı ki aslında şu anda çalıştığı işte çok mutsuz ama mutsuz olduğunun farkında bile değil. Bu işin onu ne kadar yıprattığının idrakinde değil ya da bunu itiraf edip işten vazgeçecek cesareti yok.
O çalışmadan bir süre sonra beni aradı ve büyük bir heyecanla dedi ki; “Biliyor musun işimden istifa ettim. Meğer ne büyük bir yükmüş bana, çok hafifledim. En çok da ailem sevindi ve bana sonunda fark ettin dediler. Aslında bu işin beni ne kadar aşağıya çektiğinin ne kadar yıprattığının herkes farkındaymış; bana anlatmaya çalışıyorlarmış ama ben hiç duymamışım onları. Şimdi bir kuş kadar hafif ve özgürüm”
Bu çalışma ile gördüğü haline o kadar üzülmüştü ki; gelecekte “öyle bir ben” olmak istemediği için hemen istifa etmeyi seçmişti. Oysaki çevresindeki herkes ona bunu kaç kez söylemiş olmasına rağmen hiç kabul etmemişti; ta ki kendisini dışardan bir gözle görene kadar.
Bizler, hayatı bir sürü görev ve sorumluluk içinde ve değişken duygu durumlarıyla yaşarken kendimizi gözden kaçırıyoruz. Kendimizi görmüyor, neye ihtiyacımız olduğunu fark etmiyoruz. Dışardan söylenenler de çoğu zaman bir kulağımızdan girip diğerinden çıkıyor. Aslında bir an kendimizin gözlemcisi olarak yaşasak nasıl olur? Yaptığımız her şeyi aynen bu örnekte olduğu gibi dışardan gözlemleyen biri olsak. Daha açıkçası, kendi kendimizi seyretsek mesela, nasıl geliyor kulağınıza?
Aslında yukarda olan şey tam olarak bu. Kadın aslında kendi kendisini dışardan birisi olarak seyretti ve o kadar kötü hale gelme ihtimali bile onu harekete geçirdi ve istifa etti.
Eğer kendimizi bir film ya da bir tiyatro izler gibi, seyirci olarak izlemeyi başarabilirsek, hayatımızda çok şeyi kendi kendimize değiştirmeyi de başarabiliriz.
Nasıl bazen bir film ya da dizi seyrederken negatif bir şey görünce oradaki karakterlere söyleniyoruz “öyle yapma, şöyle deme, oraya gitme” gibi, niye? Çünkü biz gözlemci olarak oradaki negatifi görüp o kişiyi korumaya ve olanı değiştirmeye çalışıyoruz.
İşte kendimizi de bir film izlermiş gibi izlersek tarafsız bir gözle, kendimizle ilgili bir sürü şeyin farkına varabiliriz. Hangi durumlar bizi aşağıya çekiyor? Ne zaman çok sinirleniyoruz? Sürekli bir suçlu mu arıyoruz? Kendimizde beğenmediğimiz taraflarımız? Hangi durumlarda kendimizi sabote ediyoruz? Bu ve buna benzer durumların gerçekten farkına varmak için kendimize izin verebilirsek, değiştirmek için harekete geçebilir ve hayatımızın ne kadar olumlu yönde değiştiğine tanıklık edebiliriz.
Arzu ben, kendisini dışardan seyretmeye başladığından beri ara ara komik halleriyle çok dalga geçen, ara ara “bu ne hal Arzu” diyen ama bu çalışmanın hayatına ne güzel yansımaları olduğunu fark eden, kendi kendisinin seyircisi….
Yorumlar (2)
Samet
31 Temmuz 2023Herşeyin başı cesaret gibi duruyor.
Arzu Hoşgör Ülger
31 Temmuz 2023evet gerçekten öyle, insan kendisini gözlemlediğinde negatif olan şeyi görüyor ve bunu değiştirmek için adım atabiliyorsa, çok cesaretli demektir ve gerçek şu ki ola gelen şeylerden memnun olmadığımız durumda ancak o cesaretli adımı atarak hayatımızı değiştirebilir ve memnun olmanın yollarını bulabiliriz.